Müjde Işıl – “Kelebekler”den uzunca bir zaman sonra bir Tolga Karaçelik filmi perdede… Sanki aradan geçen uzun zamanın acısını çıkarmak istercesine upuzun bir ismi var filmin: “Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Yazarın Sığ Hikâyesi”. Dördüncü filmini New York’ta ve tamamen İngilizce çekmiş Karaçelik. Ay başında New York’ta vizyona giren film, 44. İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale için yarıştıktan sonra da Türkiye’de de vizyonda.
Karaçelik filmin merkezine iki tema koymuş. İlki yazar tıkanıklığı. Yeni kitabını yazarken zorlanan Keane, eşi Suzie’nin boşanmak istemesiyle iyice açmaza düşüyor. Bu sırada hayranı olduğunu söyleyen Kollmick adlı emekli bir seri katil ile tanışıyor. Kollmick, kendi mesleği üzerine kitap yazmasını öneriyor. Suzie’nin durumu fark etmemesi için Kollmick sabahları çifte evlilik danışmanlığı, akşamları yeni kitabı için Keane’e seri katil danışmanlığı yapmaya başlıyor.
‘70’ler esintisi
New York’ta kalburüstü oyuncularla bağımsız film çekmek basit bir iş değil. Ama Karaçelik bunu o kadar kolay göstermiş ki filminde. Özellikle mekân açısından ‘70’lerden çıkıp gelmiş bir kara film hissiyatı yaratmış. Karaçelik’in kara mizah anlayışı, önceki filmi “Kelebekler”de iyice belirginleşmişti. “Saykoterapi”de ise işi çok daha ileriye taşıyor. Suç komedisi ve kara mizahı bir araya getirirken Coen Kardeşler’in “Barton Fink” ve “Fargo”suyla hayli ortaklık kurmuş. Yazar tıkanıklığı teması ve girişilen suçun komedi yönü, Coen’leri anımsatıyor sıklıkla. Mizah kişiye özel bir olgudur. Ortak frekans yakalanırsa akar gider. Karaçelik’in “Saykoterapi”si de mizah ortaklığı kurulursa zevkle izlenebilen bir anlatıya sahip. Şunu da belirtmek gerekiyor ki, önceki üç filminde kendine özgü bir dil kuran Karaçelik, “Saykoterapi”de türün matematiğini kullanarak bilindik ve garantili bir yolda gitmeyi tercih etmiş.
Dönüşüm hikâyesi
Filmin merkezindeki ikinci tema ise femme fatale görünüşlü Suzie’nin dönüşümü. Muhtemelen Karaçelik’in çıkış noktası ya da zihnindeki asıl mesele, sürpriz denebilecek bu dönüşümdü. Ancak hikâyenin en başından beri kenarda bekleyen Suzie karakterine, önce Keane’i sonra da Kollmick’i anakarakter yaptıktan sonra ancak finale doğru alan açmış senaryoda. Finalin birdenbire bağlanmış hissiyatı yaratması da bu yüzden. İlk gösterim sonrasındaki söyleşide alternatif bir final olduğu ama filmi uzattığı için mevcutta karar kılındığını söylemişti Karaçelik. Dolayısıyla final bölümü o kadar apar topar kesilmese daha etkili olabilirdi. Bu arada yine söyleşide, filmde ‘80’lerin sevilen şarkısı “Felicita”yı kullanmak isteseler de izin alamadıkları için ‘70’lerin hit şarkılarından “I Can Boogie”yi kullandıklarını ifade etti Karaçelik. Filmin ruhundaki ve müziğindeki nostalji hissi “Saykoterapi”nin güçlü yönlerinden.
Filmin oyuncu kadrosu gerçekten de göz alıcı. Steve Buscemi için söylenecek bir söz yok zaten. Dizilerle parlayan Britt Lower, iki başrol arasında hiç ezilmediği gibi göründüğü sahnelerde doğrudan hâkimiyeti ele alıyor. Karaçelik’in senaryoyu yazarken aklında olduğunu söylediği John Magaro ise Karaçelik’e kopyası kadar benziyor.
https://pinkymedya.com/2025/04/20/saykoterapi-new-yorkta/